SIKÇA SORULAN SORULAR

(Aksi belirtilmediği sürece bahsedilenler ABD patentleridir. ABD patent ofisi dendiği zaman kasdedilen ‘United States Patent and Trademark Office’tir (USPTO).)

  • Soru: Üniversitelerle iştigal eden birçok kişi patentlerin para verilerek alındığını, bilimsel değerleri olmadığını söylüyorlar. Bu sitede ise adeta ‘patentler; sanayi devriminin yaşanabilmesinin olmazsa olmaz şartıdır,’ deniyor. Hangisi doğru?

    Doğru olan sadece patentler için para verildiğidir. Patent başvurusu ve tescili sırasında patent ofislerine harç, çoğu zaman da patent avukatlarına ücret ödenir. Bunun dışında bahsedilenin gerçekle ilgisi yoktur. Böyle hayati önemi olan bir konunun tümüyle ve yüzlerce yıl ıskalanmış olması ise, Anadolu insanının sanayi devrimini yaşayamaması açısından, büyük talihsizliktir.

    Gerçeğin anlaşılabilmesi için önce; sıralamada önde gelen bazı üniversiteler tarafından tescil edilmiş patentlerin, kazanılmış Nobel ödüllerinin ve yayınlanan ilimsel makalelerinin sayılarına bakalım.
    (Kaynaklar: QS World University Rankings 2016/17, U.S. Patent and Trademark Office, CWST Leiden Ranking according to scientific publications, 50 Universities with the Most Nobel Prize Winners ve her üniversitenin kendi internet sayfaları.)

    (Aşağıdaki tabloda 'PATENT' 1976'dan 8 Mayıs 2017'ye kadar ABD'de tescil edilen patentlerdir. 'NOBEL' 1900 yılından 8 Mayıs 2017'ye kadar kazandıkları Nobel ödüllerdir. 'YAYIN' 2011-2014 yılları arasında yapılan ilimsel kabul edilen yayınlardır)

    DÜNYA ÜNİVERSİTELERİ SIRALAMASI
    SIRA.ÜNİVERSİTE -PATENT -NOBEL -YAYIN
    1. Massachusets
    Institute of
    Technology
    5273 78 10439
    2. Stanford
    University
    3188 27 14615
    3. Harvard
    University
    1452 47 32253
    4. University
    of Cambridge
    156 90 12506
    5. California
    Institute of
    Technology
    3151 31 5113
    6. University
    of Oxford
    70 51 13300
    7. University
    College
    London
    106 21 13032
    8. ETH Zurich
    Swiss Federal
    Institute of
    Technology
    119 20 8617
    9. Imperial
    College
    London
    152 16 10791
    10. University
    of Chicago
    640 89 7295
    12. National
    University of
    Singapore
    469 1 11514
    13. Nanyang
    Technical
    University
    (Singapore)
    245 0 8490
    24. Tsinghua
    University
    (China)
    1527 2 12690
    27. The University
    of Hong Kong
    161 0 6624
    30. McGill
    University
    (Canada)
    302 12 10512
    34. University
    of Tokyo
    919 10 14429
    35. Seoul
    National
    University
    456 0 14030
    39. Peking
    University
    268 1 12087
    46. University of
    Sydney
    227 4 11142
    68. National
    Taiwan
    University
    1108 1 10245
    148. Hebrew
    University
    of Jerusalem
    577 8 4697

    Bu tablo üniversitelerin başarılarının; teknoloji ve bilim üretimi üzerine nasıl kurulu olduğunu somut ve çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır.

    Bilim; maddeyi öğrenmek, teknoloji; maddeye kumanda etmektir diye özetlenebilir. Bilim ile teknoloji arasında maalesef kati bir sınır yok. Bilimsel araştırma yapanlar; bilimsel yayın yapıyorlar, yenilikleri faydalı şekilde maddeye kumanda ediyor ise patentini de alıyorlar. Her araştırma maddeye kumanda edebilecek buluşlarla neticelenmediğinden çoğu zaman sadece ilimsel dergilerde yayınlanıyorlar.

    Bilindiği üzere her ilimsel yayının bilimselliği de aynı ölçüde değildir. Kişi çok önemsiz bir şeyi araştırabilir, çok önemli olanı da. Bir ölçek varsayalım, önemsize 1 en önemliye de 100 ölçüsünü verelim. Örneğin kişi kafa kafaya çarpıldığı zaman iki yumurtanın kabuklarının nasıl kırıldığını araştırabilir. Bu ilimsel bir araştırma kabul edilebilir, ilim dergisinde yayınlayabilir, ancak faydasız bir araştırmadır, demin bahsettiğimiz ölçekte ilk on puanın üzerine çıkamaz.

    Bilimsel araştırmalar daha fazla işe yarar, ciddi oldukça deminki ölçekte gittikçe yukarı çıkarlar. Örneğin 40 puanın üzerindekiler ciddi ilimsel dergilerde yayınlanabilirler. 60 puanın üzerindekiler maddeye faydalı şekilde kumanda etmeyi sağlayabiliyorlarsa, patent de alabilirler. Kimi araştırma ilimsel dergide yayınlanmadan sadece patentlerden ilim dünyasına yayılır. Araştırmacı sıradışı yenilik sağlıyor ise, veya birçok ilimcinin üzerinde çalıştığı ancak 'nasıl'ını anlayamadığı, bilmece haline gelmiş bir konuya çözüm getiriyor ise Nobel ve/ya benzeri saygın bir ödülü de alabilir.

    Örneğin Jack St. Clair Kilby’nin bir çok patenti vardı, hiçbir ilimsel dergide yayını yoktu. Entegre devrenin (integrated circuit) mucidi olarak kabul edilir ve, daha başka ödüllerin yanı sıra kendisine, 2000 yılında Nobel ödülü de verilmiştir. Diğer taraftan Stanley Norman Cohen'nin genetik mühendisliğini başlatan çalışmaları bilim dergilerinde yayınlanmış, üç patent alınmıştır. Nobel dışında birçok ödül de almıştır. Stanford Üniversitesi Cohen’in patentlerinin lisanslarından çok gelir sağlamıştır. Atom bombası üretmeyi hedefleyen Manhattan Projesi'nde de çalışmış olan nükleer reaktörün mucidi Enrico Fermi'nin yeniliklerini ilim dünyası patentlerinden, ilimsel makalelerinden öğrendi, ayrıca Nobel ve diğer bir sürü ilimsel ödül sahibi oldu.

  • Soru: T.C.’de üretilen bir sürü sanayi ürünü var. Bu sanayi devriminin yaşandığını, sanayileşmiş olunduğunu göstermiyor mu?

    T.C.’de teknoloji üretimi gibi yutturulan ‘başkasının aleti ile gerdeğe girmek’ şeklinde özetlenebilir. Sanayileşmiş ülkelerdeki üreticiler ile anlaşılmış, onların ürünlerini monte eden atölyeler kurulmuş, adlarına fabrika denilmiş. Bunun kötü tarafı da; artık sanayi devrimi konu olmaktan çıkmış, sanayi devrimi zaten yaşanmış olarak kabul edilegelmiş...

  • Soru: Patentlere erişmek için illa bir patent kütüphanesine mi gitmek gerekiyor?

    İnternet yaygınlaşmadan öyle idi. İnsanları kolay erişebilsinler diye sadece ABD’de seksenin üzerinde patent kütüphanesi vardı. Şimdi artık patent araştırmaları internet üzerinden kolaylıkla yapılabiliyor. Konuyla ilgili bir kaç link:
    - Google patent.
    - ABD patent ofisi araştırma sayfaları: Patent numarası ile araştırma, Boolean araştırma.
    - Avrupa patent ofisi araştırma sayfaları.

  • Soru: Patentlerde teknik resimlerde ölçüler yazmıyor, üretime nasıl koyabilirim?

    Patent öğretilen icadı yapıp kullanabilecek kadar gerekli bilgiyi verir. Ölçüler gerekli ise verilir. Örneğin tüm sanayileşmiş ülkeler nükleer reaktör için aynı bilgiyi kullanır, ama ABD’nin, Japonya’nın ve diğer sanayileşmiş ülkelerin yaptıkları santrallerde kullandıkları ölçü ve malzemeler kendi uygun gördükleridir.

  • Soru: Bir tane patenti alıp ondaki bilgilerle üretim yapabilir miyim?

    Bilindiği üzere her Ar-Ge projesi; araştırılan konuda geçmişte alınmış tüm patentleri ve yayınlanmış ilimsel makaleleri etüt etmek ile başlar. (Maddeye kumanda etmeyi amaçlamayan araştırmalarda sadece ilimsel literatüre bakıldığı görülebilir. Bir evvelki cümlede; sanayileşmiş ülkelerdeki üretim şirketlerinin ve başarılı üniversitelerin Ar-Ge’leri kasdedilmektir.) Çoğu zaman görülür ki o konuda daha evvel dünyanın başka bir yerinde çözüm bulunmuştur, o çözüm mevcut araştırmaya adapte edilir. Bu adaptasyonda bir yenilik var ise ilimsel dergide yayınlanır, bu maddeye kumanda eden faydalı bir yenilik ise patenti alınır. Diğer bir deyiş ile yenilik ilimsel dergi veya patent, veya hem ilimsel dergi hem de patent ile ilim ve teknoloji dünyasına yayılır. Bu yayılma ile yenilik ilimci ve teknolojistlerin hergün takip ettikleri bilgi havuzunun büyük veya küçük bir damlası olur.

    Patent alınır ise sadece eski bilinenlerin üzerine eklenen yeniliğin patenti alınır. Eski bilinenler, diğer bir deyişle yeni patentin üstüne kurulu olduğu eski teknolojiler/patentler referans olarak gösterilir. Şayet konuda uzman değilseniz, yani geçmiş teknolojileri bilmiyor iseniz, yeniliği kavrayabilmek için onun üstüne kurulu olduğu eski teknolojileri de etüt etmeniz gerekir.

    Bu bilgilerin ışığında sorunun cevabı şöyle verilebilir: Tek bir patenti alıp ondaki bilgilerle üretim yapılabilir, ancak öyle patentler çok enderdir. Örneğin tüm bir otomobili kapsayan patentleri otomobilin ilk icat edildiği 19. yüzyılın ikinci yarısında bulabilirsiniz. Otolardaki her gelişme yeni patentler sayesinde gerçekleşti. Örneğin R.W. Kearns’e ait olan 3351836 numaralı patent; süratini yağan yağmurun miktarına göre ayarlayan cam silecek patentidir. Bu patenti etüd ederseniz, referanslarında daha evvelki cam sileceklerin patentlerini de bulursunuz, haliyle konuyu hazmedebilmek için o patentleri de etüt etmeniz gerekebilir. Sadece otomobil imalatına bakarsanız, lastiklerden kapı kollarına, far lambalarına, motor malzemesi alaşımlarına kadar aklınıza gelen her bir parçanın/malzemenin imalatına ait binlerce patent mevcuttur. Diğer bir deyişle, patentler ile teknoloji araştırması ip ucu çekilerek yapılageliyor, yerine göre 19. yüzyıda alınmış patentleri dahi etüt etmek gerekebiliyor.

  • Soru: Patent kanunları arasında ülkeden ülkeye ne fark var?

    Patent kanunlarını üç grupta toplamak mümkün: 1) ABD patent kanunu, 2) Avrupa, Kanada, Japonya ve diğer sanayileşmiş ülkelerin patent kanunları, 3) Geri kalan ülkelerin patent kanunları.

    ABD patent kanunu 1790'da uygulamaya kondu. İnsanlar o zamanlar matbaa presi gibi aparatlar yapıyorlar, ancak herkes yaptığını çalınmasın diye gizliyordu. Patent kanununa göre her kim ki faydalı bir icat yapar ve bunun patentini alırsa, patentte öğrettiği icadın yapma, satma, kullanma tekeli patentin tescil edildiği tarihten itibaren 17 yıl süre ile kendisine verilecekti. Ancak 17 yıl dolduktan sonra dileyen herkes patentte öğretilen icadı dilediği gibi mucitten lisans almaksızın yapıp, satıp, kullanabilecekti.

    Kurulduğu yıllarda ABD dünyanın en fakir ülkeleri arasında yer almaktaydı. 1790-1850 yılları arası ABD’nin sanayi devrimi süreci olarak kabul edilegelmiştir. 1850'li yıllarda ise ABD dünyanın en müreffeh ülkeleri arasındaydı. Hem başkanlık, hem de 'patent examiner' (=patent tetkiçisi) görevi de yapmış olan Thomas Jefferson patent sisteminin başarısını şöyle ifade etmiştir: "The issue of patents for new discoveries has given a spring to invention beyond my conception." (=Yeni buluşlara patent verilmesi icatlara idrakımın ötesinde atılım yaptırmıştır.)

    ABD patent sitemini ünik kılan şu husustur: her patent başvurusu; konusunda uzman, çoğu zaman çift lisanslı (patent hukuku lisansı artı örneğin elektrik mühendisiği lisansı gibi) ‘patent examiner’ denilen patent savcıları tarafından tetkik edilirler. ('examiner' kelimesinin Türkçe karşılığı 'tetkik edici,' ancak işlevi belirtebilmesi için 'patent savcısı' demek daha uygun görülmüştür.)

    Her patentin ‘claims’ (haklar) diye anılan bir bölümü vardır. Bu bölümde icat kelimelerle tasvir edilir. Bu kelimelerle; icadın sınırı çizilir. Bir benzetme yapmak gerekirse, bu sınır ülkelerin sınırları gibidir. Nasıl ki bir ülkenin sınırı diğerini çiğneyemez, her patentin sınırının da başka bir patentin sınırını çiğnememesi gerekir. Patent savcısının birinci görevi yapılan başvuruda patentin sınırının başka patentlerin sınırlarına tecavüz etmemesini sağlamaktır. İkinci görevi ise başvurunun sınırını mümkün olduğunca küçültmeye calışmaktır ki ileri tarihlerdeki icatların önleri kapanmasın…

    1980’li yılların sonralarında ABD Patent Ofisi’nde senede takriben 90.000 patent tescil oluyordu ve yaklaşık 4.000 patent savcısı çalışmaktaydı. 2014 yılında senede yaklaşık 300.000 patent tescil oldu ve takriben 9.000 savcı çalışmaktaydı. Bu kadar çok patent savcısı istihdam etmek tabii ki çok pahalı bir prosestir ve sadece ABD’de mevcuttur.

    2. grubu oluşturan diğer sanayileşmiş ülkeler ABD patentlerini günü gününe takip edip kendi AR-GE lerini yaparlarken, kendi patent kanunlarında şu deyişikliği yaptılar: Kendi ülkelerinde bir patent başvurusu olduğu zaman başvuruyu yayınlıyorlar ve tüm teknolojistleri patentin muhteviyatını öğreniyorlar. Şayet patentin sınırı başka sınırları çiğiniyorsa, veya çok geniş ise patent ofise itiraz ediyorlar. Endüstri çalışanlarından itiraz geldiği zaman patent ofis uzmanları, veya konuda uzman mahkemeler söz konusu patenti yakın incelemeye alıyorlar. Diğer bir deyişle, ABD’deki patent savcılarının işlerinin çoğunu kendi teknolojistlerine yaptırmış oluyorlar.

    3. gruptaki ülkeler bu iki grubun dışında kalan ülkelerdir, haliyle patent kanunları, patent ofis diye anılan kurumları vardır, ancak sanayi devrimini dahi yaşayamamışlardır…

  • Soru: ABD: Madalyonun Öbür Yüzü 1992 yılında basılmış, o zamandan bugüne Patent ve Kopyahakkı kanunlarında herhangi bir deyişiklik oldu mu?

    Evet bazı deyişiklikler oldu.

    Kitap hazırlanırken ABD’de patent koruması patent tescil olduğu tarihten itibaren başlıyordu, 17 yıl sürüyordu. Patent başvuruları patent savcıları tarafından incelenirken gizli tutuluyordu. Patent tescil olduğu zaman yayınlanıp herkesin bilgisine açılıyorlardı. Patent tescil olmaz ise başvuru hakkındaki bilgi kamuya açılmadan patent ofisin raflarında kalıyordu.

    Diğer sanayileşmiş ülkelerde, örneğin Avrupada, patent başvurulduktan sonra 18 ay içinde yayınlanıp teknolojistlerin tetkikine açılıyordu. Patent koruması ilk başvuru tarihinde başlıyor, 20 yıl sürüyordu. Patent başvurusunun patent tescil olmadığı zaman ABD’deki gibi gizli kalması söz konusu değil idi.

    8 Aralık 1994’te imzalanan “Uruguay Round Agreements Act”ın 1 Ocak 1996’da yürürlüğe girmesiyle ABD de Avrupa’daki gibi başvuruları hemen kamuya yayınlamaya ve patent korumasını ilk başvuru tarihinden itibaren 20 yıl olarak vermeye başladı. Ancak, ABD’deki patent examiner (patent savcıları) usulü devam etti.

    Madalyonun Öbür Yüzü basılırken kopyahakkı koruması sağlayabilmek için eserin kopyaları başkalarına verilirken ‘© tarih, kopyahakkı sahibi’ formatının kullanılması gerekiyordu. Bu kullanılmadığı zaman eser sahibi eserini hibe etmiş kabul ediliyordu. Bu kural kalktı, kopyahakkı koruması otomatik hale geldi. Yani o format kullanılmasa da kopyahakkı koruması yanmaz oldu.

  • Soru: ‘Ticari sır’ (trade secret) patentlerle çelişmiyor mu?

    Ticari sır ticari fayda sağlayabilecek her konuda olabilmektedir. Yeni bir ürün geliştirildiği zaman iki seçenek mevcuttur: patenti alınıp yirmi yıl süre ile yapma, satma, kullanma tekeline sahip olunabilir. Diğer seçenek ise, onu gizli tutmaktır. Gizli tutulduğu zaman şu riski ve avantajı vardır: Risk; başka birileri gizlediğiniz, örneğin proses, makina veya kimyanın patentini alırsa, siz ondan lisans almak zorunda kalırsınız. Avantaj ise; kimse gizlediğinizi icat edemez ise, patentin koruma süresi olan 20 yıldan daha fazla tekel süresine sahip olabilirsiniz. Genel olarak; icat söz konusu olduğu zaman patent koruması tercih edilegelmektedir. Coca Cola firmasının patent almayıp, formülünü gizli tutması; ticari sır uygulamasına ender bir örnektir.

  • Soru: ABD: Madalyonun Öbür Yüzü’nde ‘Müseccel Marka’nın üreticinin, tüccarın ünvanını nasıl koruduğuna dair bilgi yok, konuya açıklık getirir misiniz?

    Trademark (= ticari marka) kanunun amacı dürüst üreticiyi, tüccarı haksız rekabetten, tüketiciyi aldatılmaktan korumaktır. Mevcut olan marka ismi ve logoları çağrışım yaptıracak isim veya logo kullanılmasına müsade edilmez. Örneğin elektronik ile iştigal edecek bir firma ‘Somy’ ismini piyasada zaten bilinen ‘Sony’ ismine çağrışım yaptırdığından dolayı kullanamaz.

    Trademark Türkçe'ye, 'müseccel marka' (kütüğe geçirilmiş, kaydı yapılmış marka) olarak çevrilmiş.

    Ticari marka (TM) koruması iki türlü sağlanabiliyor. 1. usülde seçtiğiniz logo veya ismi USPTO’ya gönderip resmen TM için başvururabiliyorsunuz. İkinci usülde ise USPTO’ya başvurmadan ürettiğiniz/sattığınız mamuller piyasada kabul görüp namınız yayılırsa isminiz/logonuz otomatikman TM olarak tescil olmuş oluyor.

    İki örnek konunun anlaşılması için faydalı olabilir. Genetik konusunda patentleri olan bir firma konusuyla ilgili bir ismin TMsını tescil ettirir. İşleri iyi gider, birkaç sene sonra Meksika’ya ihracat yapmak isterler. Bir de ne görsünler, ABD'de tescil ettirdikleri ismi bir mobilya firması Meksika’da tescil ettirmiş. Kendi isimlerinin Meksika’daki tesciline sahip olabilmek için bir miktar para ödemek durumunda kalmışlardı.

    Türkiye’de bir firma gıda/ilaç proseslerinde kullanılan bir karıştırıcı aparatı Almanya’da üretilen orijinalinden kopyalamıştı. Kendi ifadelerine göre kalitesi çok iyi olmasına rağmen Türkiye’de hiç alıcı bulamıyorlardı. Bunun üzerine Alman üreticinin ticari markasını kendi karıştırıcılarına koymuşlar, bundan sonra leblebi gibi satmaya başlamışlardı. Durumdan haberdar olan Alman üretici kendilerini mahkemeye vermişti. Alman üreticinin logosunu kullanmasalar hiç bir sonrunları olmayacaktı. Alman üretici logosunu Türkiye’de tescil ettirmemişti, Türkiye’de de ünvanı bilindiğinden otomatikman tescil olduğunu iddia ediyordu. Olayın neticesini maalesef takip edemedim.

  • Amerikalı mucitlerin sıkça sordukları sorular.